|
| | Sihir Bakanlığı Alımları | |
|
+5Cathrinë Vera Or'chid Valerian Ivy Black Damien Ignace Mayhew Dionysius Rudolphus Oqléntia Jackie Dax 9 posters | Yazar | Mesaj |
---|
Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Sihir Bakanlığı Alımları Çarş. Eyl. 09, 2009 4:35 pm | |
| Sihir Bakanlığı Kadrosu
# Sihir Bakanı ~ Oqléntia Jackie Dax # Sihir Bakanı Asistanı ~ Dionysius Rudolphus # Bakanlık Müsteşarı ~ # Gizem Dairesi Dairesi Başkanı ~ # Gizem Dairesi Çalışanları ~ # Büyüceşura Mahkemesi Başhâkimi ~ Valeria Roxanne Le'fébvre # Büyüceşura Hâkimleri ~ # Büyüceşura Mahkemesi Çalışanları ~ # Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı ~ Cathrinë Vera Or'chid # Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Çalışanları ~ # Uluslar Arası Sihirsel İşbirliği Dairesi Başkanı ~ # Uluslar Arası Sihirsel İşbirliği Dairesi Çalışanları ~ # Sihirli Yaratıkların Düzenlenmesi ve Denetimi Dairesi ~ # Sihirin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Başkanı ~ # Sihirin Uygunsuz Kullanımı Dairesi Çalışanları ~ # Büyü Kazalarını Düzeltme Dairesi Başkanı ~ # Büyü Kazaları Düzeltme Dairesi Çalışanları ~ # Yasal Yaptırım Dairesi Başkanı ~ # Yasal Yaptırım Dairesi Çalışanları ~ # Büyü Yasaları Uygulama Başkanı ~ # Büyü Yasaları Uygulama Dairesi Çalışanları ~ # Quidditch Ligi Karagahı Başkanı ~ # Baş Seherbaz ~ Valerian Ivy Black # Seherbaz ~ Damien Ignace Mayhew # Sihirli Afetler Dairesi Başkanlığı ~ # Sihirli Afetler Dairesi Çalışanları ~
Yukarıdaki boş mevkilerden istediğinizi formda belirterek başvuru yapınız. - Kod:
-
AD SOYAD: İSTEDİĞİ BÖLÜM: ÖRNEK RP:
En son Oqléntia Jackie Dax tarafından Cuma Eyl. 11, 2009 7:00 am tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | Dionysius Rudolphus Sihir Bakanı Asistanı
Mesaj Sayısı : 16 Mücadele Tarafı : Tarafsız. Kan Durumu : Safkan RP Partneri : -
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 8:31 am | |
| AD SOYAD: Dionysius Rudolphus İSTEDİĞİ BÖLÜM: Sihir Bakanı Asistanı ÖRNEK RP:
Kabarık kıyafeti gözleriyle uyum sağlarken, hazırlanmak için oldukça temkinliydi, şayet annesi hazırlandığını görürse; onu kenara, sorguya çekecekti. Bunun sonucunda olacakları ne görmek, ne de söylemek istiyordu. Bu gün için, günler öncesinden plan kurmuştu. Ne söyleyeceğini adeta ezberlemiş, nasıl davranılması gerektiğini gözden; defalarca geçirmişti. Tek istediğin, şansının yaver gitmesiydi; aksi taktirde son anda canlanan bu umudunu, basit rüzgarlar söndürebilirdi. Elbisesinin eteklerini elinde tutmuş; parmak uçlarında yürüyordu; az önce hole düşürdüğü eşarbını pencereden gelen rüzgar alıp, savursa da, hemen buralardan kaçmalıydı. Sokağa çıktığında, muggle yapımı ulaşım araçlarından birinde buldu kendini, yaklaşıyordu buluşacakları yere, hayır. Gelmişti bile. Araçtan inip, parasını -muggle parası- ödedikten sonra, parkın girişine şöyle bir bakındı, sarmaş dolşa çiftlerden başka, kimse ortada gözükmüyordu. Zaten adamın dış görünüşünü tam olarak bilmiyordu, gazetedeki fotoğrafı kesmiş, yanına getirmekte akıl etmişti. Çantasından çıkardığında, siyah-beyaz resimdeki adama kimsenin benzemediğini fark etti. Yine sabırsızlık etmiş, erken gelmişti. Adamın ise, ne zaman geleceği muammaydı.
Aslında tek istediği bir an önce babasına ulaşmaktı, hayatında bir kere bile görmediği babasına. En azından, on bir seneden beri bu amacın peşindeydi. Babasızlığın getirdiği duyguları kimse, onun gibi tadamazdı. Acı bir şaraba benzerdi, içtikte boğazınızı kavuran türden, aslında ondan kurtulamazsınız; ama tatmadan da duramazsınız. Eninde sonunda, herkesin merakını yenip içeceği bir şarap gibi. Çantasından çıkardığı gazete müsfettesini eline aldı ve kaşlarını çatarak inceleni, birileri bu adama benzemeliydi elbet. Gözleri, çevresini dikkatlice incelerken, kalp atışlarının hızlandığı hissetti. Genelde, beklediği şey olmadan önce bu hissi tadardı. Yoksa geliyor muydu?
Kendini, ayakta durmaktan kurtararak herkesin elbet oturacağı eski banklarda kendini buldu, az sonra karşılaşacağı bayı beklemeden önce -en azından o gelmeden önce- yaz tatili boyunca görmediği Londra'ya, bakıyordu. Gökyüzü, kesinlikle yabancıl maddelerde çok uzaktaydı. Havası, leylak kokuyordu adeta, her zaman mahoş bir tad bulurdunuz orada. ...ve insanları... Genelde kendi halinde bulunan bu minyon tipli kişilerin zihni, Audreanna'nın düşündüklerinden çok daha farklı çalışırdı. Neden mi? Çünkü Audreanna daha çocuktu ve ne düşüneceğini bir ergen gibi düşünemezdi değil mi? O daha çok gözlüğüyle bakardı dünyaya, bir gün birisi tarafından kırılacak pespembe gözlüklerle. Aslında, asıl onun bu gözlüğü çekip atması gerekti bu dünyadan; çok göreceli bir kavram. Düşüncelerinden, ancak gayet anlamlı olan, düşüncelerinden sıyrılması, ufak bir rüzgara bağlıydı sanki. İlerdeki karanlık çalılıklardan kıza doğru gelen rüzgar, saçlarını önüne getirmiş ve onu rahatsız etmişti, en iyisi rüzgarla pek muhattap olmamaktı ve ona ters bir yönde yüz çevirmekti. Yüzünü adeta okşayan rüzgar şiddetlenirken, sağ tarafından geçen bir ürperti hissetti, hayır. Bunu beyni düşünmüştü. Sağa bakmalıydı, kesinlikle bakmalıydı. Ama, genelde böyle bir dürtü tüm bedenini sardığında kötü olaylarla karşılaşırdı, ah, normal bir parkta ne olabilirdi ki? Cinayet mi? Kafasını yavaş uavaş çevirirken, kalbinin hızı da artıyordu. Birini davet ettiği şuana kadar aklından çıkmamıştı, beyni tekrar yinelendiğinde resmen heyecanlanmıştı; beklenen kişi gelmişti.
Audreanna'dan, gayet uzun olan bu bay;ın görünüşü; babasının da böyle olabileceği ihtimalini vermişti. Saçları alnını tamamen kapatıyor, yüzündeki muhtemel duyguyu kapatıyordu. Yüzü pek uzun sayılmazdı ve hoş bir görünüme sahipti. Audreanna, ani bir hareketle elindeki terden nemlenmiş müsfetteye baktı; iki varlık da biribirine benziyorlardı, ancak gazetedeki daha mutlu gözüküyordu. Selam verse miydi, bilmiyordu. Sonuçta beklediği kişinin o olduğunu tam olarak bilmiş değildi. “-Bayım, siz Matteo D'Aloise mısınız?” Çok kabaca bir soruş şekliydi. Bedeni sözlerine uyum sağlamak için ağaya kalkmıştı, yüzünde alışılmışın dışında bir ifade vardı, endişe. Karşısındakinin, aradığı kişi olmasını istediğine -aslında- pek emin değildi, tedirgin olması bunu destekliyordu. Ancak, saçma düşüncelerinin o da farkındaydı.
Heyecan tüm bedenini sıkıca tutmuş, asla bırakmıyacak gibiydi. Hani, insanı olur olmadık yerde bir sıcaklık basar; fenalaşacağınızı hissedersiniz de, gözleriniz kararır ya. Hani, hiç olmadık yerde... İşte, belki de bedeni bunu tadıyordu, aslında doğanın insanlara uyum sağladığı gibi bedeni -hatta- kalbi bile gayet normal ritmindeydi. Bazı davranışlar, zihindendir. İşte bunu fark ettiğinizde, delirmenin eşiğindesinizdir. Bunu düşünmemek güç değildi. Çünkü, Audreanna zaten bir deliydi. Tavan arasına çıkıp, çıplak mankeni babası gibi görmesi bunu göstermez miydi? Daha, iki-üç yıl önce yapay mankene kahve içirmeye kalkmamış mıydı, yani bu delilik olmuyor muydu? Şimdi mi, şimdi gerçekten delirmiş olduğu anladı. Mantıklı konuşmaları, akla zarar bilgi birikimi bunu göstermese bile, vücudunu içten içe yiyen bir virüsmüşçesine her geçen gün beyninin bir bölümü bu hastalığa yakalanıyordu, tedavisi olmayan bu hastalığa.
Nefes alıp verirken, çıkardığı -kulakla duyulmayacak sesler- adeta ona batıyordu. Az ötede, çocuklara ayrılmış bölümde gülüşen çocukların sesini bile duyamıyordu, sanki dünyada tek ses çıkaran oymuş gibiydi. Çok garip düşünceler hakimdi bedeninde, ipleri neredeydi?
Adam, Audreanna'nın yüzünün her milimetresini inceliyor, gördükleri karşısında düşünyordu sanki. Ne incelemeyi, ne de incelenmeyi sevmezdi ama bunun için de insanları yargılayamazdı, aslında karşısındaki yargılamak kötü sonuçlar doğuracağı için böyle düşünüyor olmalıydı. Vücudunun her yeri, ona fazlalık verirken, adamdan gelecek sözcükleri istiyordu kulakları, uğuldamaya başlamışlardı. “-Sen de Sacrél olmalısın. Oturalım?” Evet, kesinlikle içinden bir yerinden, kelebekler uçuşa geçmişlerdi. Adamın sıcak gülümsemesi, gözlerine alışık gelmese de kızın dudakları hafiften kıpırdadı, şaşkınlığın kurbanı olmuştu. Aslında, içinde bulunduğu duum pek de şaşkınlık sayılmazdı, beklenen bir durumdu. Zihni bunlarla meşgulken adam kibar bil el hareketiyle, başka bir boş bankı gösterdi. Kibarlık olsun diye belki, ilk önce küçük bayanın oturmasına izin vermemişti, adeta *başlayalım ve bitsin, acele et* gibi bir düşünceyi yansıtıyordu. Kızın yapısında bu vardı, en küçük hareketi bile kendince yorumlar, sorun doğururdu. Ama bunu fark etmemiş gibi yapmak en iyisi olacaktı. Adımlarını normal bir hızda banka yöneltirken, şimdi aralarında çok yakın bir mesafe yoktu, en azından dışarıdan görenler onları iki yabancı olarak tanımlayabilirlerdi. Karşılarındaki nehir, rüzgarın neden çıktığını onlara anlatıyordu. Suyun olduğu yerde, rüzgar can bulurdu çünkü. “-Ee, sizi meşgul ettiğim üzgünüm, açıkçası geldiğinize şaşırdım; teşekkür ederim.” Gözleri, cam gibiydi ve nehrin hafif dalgalanmasını izliyor gibiydi. En normalinden bir çocuk bile, kızın aklının nehirde olmadığını görebilirdi, adamın yüzündeki ifadeleri görmekten korkuyordu aslında. O, baştan savma bakışları istemiyordu. Paronaya yaptığını, en azından zihninde bu düşüncelerin oluştuğunu herkes gibi kendi de biliyordu, ama... Zihni hep amalarla doluydu. | |
| | | Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 8:39 am | |
| | |
| | | Damien Ignace Mayhew Seherbaz
Mesaj Sayısı : 18 Yaş : 30 Mücadele Tarafı : Aydınlık Kan Durumu : Safkan RP Partneri : Aranıyor
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 1:54 pm | |
| AD SOYAD: Damien Ignace Mayhew İSTEDİĞİ BÖLÜM: Seherbaz ÖRNEK RP: - Spoiler:
Günlerden çarşambaydı ve hava güneşliydi. Kuzey yarım kürede güneşin olması sıcaklığı pekte etkilemiyordu tabii. Hakuro bu güzel ve ışıl ışıl güneşin ışınlarıyla uyuduğu yerden uyandı. Biraz yorgundu, çünkü dün
uyuyamamıştı. İçine bir kurt düşmüştü sanki. Bu kurtta dün arkadaşının ona anlattığı hikayeden düşmüştü. İşte o hikayeden dolayı Hakuro dün geç uyumuştu. Korkuyordu ama ailesini çağırma niyetinde değildi. Çünkü onları rahatsız etmek istemiyordu. Yorganının sol tarafına doğru çekerek yatağından kalktı. Her zaman yaptığı gibi sabahki işlerini hallederek kıyafetini giydi. Evin en sonundaki odaya doğru ilerledi ve ardından içeri girdi. Daha ailesi uyuyordu. Küçük kız kardeşine bakmak bile istemedi. Onun uyuduğundan adı gibi eminden. Yavaşça odadan çıkarak evin dış kapısına yöneldi. Dışarı çıktığında hava sanki dünden daha sıcak gibi geldi ona ama emin olamıyordu. Bu olağanüstü güneş onu yanıltıyor olabilirdi. Az yanlarında oturan arkadaşıda uyanmıştı Hakuronun. Dünkü hikayeden etkilenmiş olmalıydı. Şimdi ise sadece kapının önünde oturuyordu. Daha sekiz yaşında olduğundan her ikiside korkmuştu. Hakuro hızlı adımlarla arkadaşının yanına gitti ve günaydın dedi. ''Günaydın, Oseka!'' Arkadaşı Oseka da ona günaydın demişti. Hakuro onu elinden tutarak oturduğu yerden kaldırdı ve şunları söyledi. ''Hadi gel gidelim, biraz karlarla oynayalım. Hem sana küçük bir su bükme gösteriside yapabilirim.'' Bunu söylerken Hakuronun sesi çok neşeli geliyordu. Oseka aynı ses tonuyla olumlu bir cevap vermişti. Evlerden yavaşça uzaklaşmaya başlayıp daha dağsal bölgelere doğru gittiler. Bir süre sonra kendilerine güzel bir yer bulup kart topu savaşı oynamaya başlamışlardı bile. Hakuro ve Oseka gerçekten çok eğleniyorlardı. Bir saat bu şekilde geçmişti. Tam oyunu bırakacakları sırada Hakuro, Osekanın arkasında bir şey gördü. Ona doğru hızla yaklaşıyordu. Hakuro onu bir ayıya benzetmişti. Hemen arkadaşına bağırarak birlikte kaçmalarını söyledi. ''Kaç Oseka, kaç...!'' Bir yandan kendiside kaçıyordu ama ayı daha hızlı bir şekilde yaklaştığı için onları yakalayacak gibiydi. Hakuro bir durdu. Yanında suya dolu bir matara vardı. Bunu ayının üzerinde kullanabilirdi ve öylede yaptı. Matarasını açtı ve bildiği iki - üç haraketten biri olan su fırlatma hareketini yaptı. Ayı biraz geride kalmış ve Oseka çoktan kaçmıştı. Hakuro koşmaya başladı. Bir süre sonra evindeydi. İçeri girdiğinde matarasını köşeye bıraktı ve masada oturmuş kahvaltı eden ailesine olanları anlatmaya başladı. Görünüşe göre bugün de Hakuroya uyku yoktu...
En son Damien Ignace Mayhew tarafından Perş. Eyl. 10, 2009 2:44 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi | |
| | | Valerian Ivy Black Baş Seherbaz
Mesaj Sayısı : 23 Mücadele Tarafı : ~Tarafsız~ Kan Durumu : ~Safkan~ RP Partneri : ~5 Milyar Yıl Sonrasına Kadar Düşünmüyorum:D ~
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 1:58 pm | |
| AD SOYAD:Valerian Ivy Black İSTEDİĞİ BÖLÜM:Baş Seherbaz ÖRNEK RP: Binaya girdiği anda dışarıdaki çiseleyen yağmuru bütün matemiyle dışarıda bırakmış ve kendini içeri atmıştı Valerié.Hava değişiminden dolayı birden kendini boşlukta hissetti.Sabah olmasına rağmen içerisi oldukça loş gözüküyordu.Sabahın yorgunluğundan herkes uyuklamak için vakit kolluyordu.Kimisi elinde sırf görüntü olsun diye arşivden aldığı birkaç dosya tomarını elinde tutuyor ve oldukça dalgın bakışlarla önüne gelen ilk kağıtta göz gezdiriyordu.Binanın sıcak oluşundan dolayı hemen içi ısınmıştı.Bu yüzden Val ıslanan mantosunu yavaşça çıkardı ve onu kolunun altına alarak merdivenlerden çıkmaya başladı.Katları aştıkça etraf daha hareketlenmeye başladı.Kimi insanlar arşiv dosyalarını elinden bırakmış ve bu günün gündemine göz atmaya başlamıştı.Bazen bir-iki kişi çalıştığı proje üzerinde bazen de bir problemi çözme üzerinde tartışıyordu.Bu bilindik bir sabahtı Sihir Bakanlığında... Odasına çıktığında içeride gün ışığından bir eser bile yoktu.Kadife perdeler açık olduğunda bile odayı boğmaya yetiyordu.Bu odada dekorasyon yapma fikri hala Val’in aklındaydı.Öncelikle koyu renkli ahşap masadan kurtulmalıydı.Belki de sonra kütüphane kısmına bakmalıydı.Neden ahşapları bu kadar kara seçmişti ki!Perdeleri de tül yapmak en mantıklısı olurdu.Belki de daha açık renk bir kadife…Ve sonra da halılar.Halıları gerçekten çok demode duruyordu.Zaten Val kendi evinde bile halı bulundurmazdı.halı ona garip bir şekilde alerji yapıyordu.Bu yüzden en iyisi hiç halı koymamaktı odasına.Bunları düşünürken masasına oturdu ve önündeki kağıt tomarına şaşkın gözlerle bakmaya başladı.Çünkü dün bunların hiçbirisi burada değildi.Yine sabah Val’e iş yığmayı başarmıştı çalışanlar.Kağıt tomarından bir kağıt aldı ve incelemeye başladı.Diğer kağıtlara da bir süre göz gezdirdi ve çekmeceden bir dosya aldı.Dosya tamamiyle boştu fakat oldukça büyüktü.Kağıtları teker teker zaman sırasına uygun olarak yerleştiriyordu.Aslında zamanının çoğu bu tarz boş ilerler gidiyordu.Bazen de önemli belgeler geldiği için Val bu belgelerin tamamını okumak zorundaydı.Aslında okumayı çok severdi ama bu belgelerde herhangi bir roman konusu ve ya senaryo göremiyordu.Yanlış kurgulanmış birkaç boş paragraf.Her yönetmenin çöp kutusunda bolca bulunan cinsten… Val öğleye yakın bütün işlerini bitirmişti.Kitaplığından güzel bir kitap aldı ve tekrar yerine geçerek okumaya başladı.Okuduğu kitabın o belgelerden daha zevkli olduğu kesindi.İlk cümlesini okuyan bir büyücü zaten aralarındaki farkı hemencecik anlayabilirdi.çünkü kağıtların bir çoğu fazlasıyla yağcı terimlerle başlardı.Uluslar Arası İşbirliği Dairesinde genellikle başkanın görevi bir şeyleri onaylamak olmuştu bu aralar.Bu durumdan oldukça rahatsız olmaya başlamıştı Val.Çünkü kendine tam bir başkan değilmiş te sürekli imza atmakla görevli basit bir çalışan olarak görüyordu.Sadece kalemiyle ünlü bir çalışan.Bu aralar etrafta hiç onaylanacak derecede kaliteli belge olmadığından dolayı da işini yerine getirmiyor gibi görünen bir çalışandı sanki insanların gözünde.Bunları düşünürken kitabını kitaplığa geri bıraktı.Yanına zorluklarla doldurduğu dosyayı alarak odadan çıktı.Büyücüler hala çalışıyor ve Val’in önüne dosyalanmak için getirilecek saçma belgeler yapmak için uğraşıyorlardı.Val kızgın bakışlarla ortamı süzdü ve masaların birinden aldığı ”Onaylanmamıştır” damgasını bastı ve yine aynı masaya bırakarak hızlıca odasına döndü.Kapı fazla ses çıkarmamasına rağmen herkes garip bir telaş içine düşmüştü.Masasına oturmadan direk paltosunu aldı ve saati önemsemeyerek odasından çıktı.Büyük bir hızla taş merdivenlerden aşağıya indi.Yağmur çiselemeyi bırakmamış olsa da hava ılıklaşmıştı.Derin bir nefes alarak dışarı çıktı ve malikaneye doğru cisimlendi. Malikanesine geldiğinde ise her yer oldukça harap bir haldeydi.Birden başı dönüyormuş gibi oldu ama şu an ayakta durması gerektiğini çok iyi biliyordu.Sonuçta ne olduğunu çözmeliydi.İşten erken ayrıldığına şükretti.Çünkü içeriden gelen sesler birinin hâlâ burada olduğunu gösteriyordu.Paltosunu sağlamlığını koruyan bej koltuğun üstüne bıraktı ve seslerin geldiği ofisine doğru yöneldi.İçeriden tıkırtıların yanında daha birçok ses geliyordu.En başta kağıt sesleri.Gelen kişinin casus tarzında bir kişi olduğunu anlamak için kâhin olması gerekmiyordu.Bu yüzden asasını sıkıca kavradı.Karşısında her kim olursa olsun zarar vermek istemiyordu.Ama bu kendisinin ve ya kimliğinin zarar görmesi anlamındaysa karşısındakine karşı asasını kullanmak zorundaydı.Eğer ailesinin ölümyiyen olduğu bile anlaşılırsa bu kariyerinde büyük düşüşlere yol açardı.Sessizce olmaya çalışarak kapıdan içeriye göz gezdirdi.Çalışma odası diğer odalara göre daha harap durumdaydı.Çünkü bütün belgelerini her kes gibi çalışma odasında saklardı.Bunları düşünürken adama göz gezdirme fırsatını da yakaladı.Evet bu kesinlikle bir erkekti.Siyah saçları ensesine inmeden son bulan arkadan göründüğü kadarıyla açık tenli uzun bir adam... Hiç korkmuyordu dışarıdan bakıldığında.Çünkü biliyordu ki içerideki kişi her kimse ona fazla zarar vermeden bu işi çözecekti ve sonra rahatça yukarıya , odasına çıkıp derin bir uyku çekecekti.Uyandığında ise ilk işi böyle kişilere dair bir çözüm keşfetmek olacaktı.Mugglle'lar gibi kamera koymak bile işe yarayabilirdi.Zaten bütün bu şeyler saf numarası yapan Mugglle halkından kaynaklanıyordu.Mutlu evliliğini onlar bozmuşlardı.Ailesiyle beraber bütün sihir dünyasını da onlar birbirine düşürmüşlerdi.Onlar ve onların çaresizlikleri.Hepsini bir anda yok etmek istiyordu ama bu gerçekten zordu.Ailesi de uzun yıllar boyunca bunu istemişti ama hiçbirisi bunu başaramamıştı.Yine de kendisine olan güvenini asla yitirmiyordu.Bunları düşünürken adamın eline herhangi bir koz verebilmiş olacağı düşüncesiyle irkildi.Büyü dünyasından kimseye zarar vermek istemese de bunu yapmanın zorunluluğunu taşıyabilecek gücü kendisinde görüyordu.Kavradığı asasını sakladığı yerden çıkararak adamın üstüne doğru tuttu ve bütün bunlar gerçekleşirken asa hamlerinin peşine sözleri söyledi.Adam karşıdaki duvara çarparak bayılmıştı.Fazla zarar görmediğini söylemek büyük bir yalan olurdu ama böyle kalleş bir davranışta bulunup ölmediği için dua etmeliydi.Adamın elinde kalan birkaç belgeye göz attığında tam zamanında gerçekleştirdiğini gördü.Çünkü bir kaç mektup ve normal kimliğinin ölüm belgesi adamın elindeki belge tomarının içindeydi.Derin bir nefes aldı ve adam uyanmadan hafızasını sildi.Sonra onu kendi evinden oldukça uzak bir bölgeye yarı baygın bırakarak evine geri döndü.Mazarayı her görüşünde başı bir nebze daha fazla ağrıyordu.Bu yüzden koridorlar dahil her yeri temizledi.Kırılmış bir kaç çerçeve ve dosyalaması saatlerini alan bir kaç dosya dışında pek bir iş yoktu ama zaten bu işlerin uğraştırıcılığı beynini yiyip bitirmişti.Bütün bu günü geride bırakarak yukarıdaki yatak odasına çıktı.Allahtan adam buraya girmeyi henüz akıl edememişti.Zaten girsede eli boş kalırdı.Bunları düşünerek banyoda soğuk suyla yüzünü yıkadı.Suyun soğukluğu gerçekten çok iyi gelmişti.Üstünü değiştirerek kendini yatağına attı.Günün yorgunluğu içinde uyuklamaya başladı.
| |
| | | Cathrinë Vera Or'chid Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı
Mesaj Sayısı : 5 Yaş : 28 Mücadele Tarafı : Karanlık Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 2:05 pm | |
| AD SOYAD: Cathrinë Vera Or'chid İSTEDİĞİ BÖLÜM: Sihirli Oyunlar ve Sporlar Dairesi Başkanı ÖRNEK RP: *Başka yerde yaptığım rp'dir.Rp daha bitmediği içn anca yarısı var - Spoiler:
Dün gece evde tükettiği alkolün etkisiyle uyandı sabahın köründe.Saat 06:50'yi gösteriyordu.Gözlerini tavana dikerek 1-2 dakika bekledi.Uykusunu bu şekilde açmayı severdi.Hızlıca yerinden doğrulup cam kenarına gitti.Hava bugunlerde aşırı sıcaktı ve iş yeri Vera'yı acayip bunaltıyordu.Kendine eğlenicek bir şeyler arayıp duruyordu nedense.Camı sonuna kadar açtıktan sonra mis gibi havayı ciğerlerine çekti.İçerisi birden oksijenle dolmuştu.Kendini lavabonun önüne attı.Aynaya baktığında gözlerinin kızardığını gördü.Musluğu sonuna kadar açıp üzerine sıçrayan sulara aldırmadan yüzüne koca bir avuç su attı.Bu Vera'nın kendisine gelmesini sağlıyordu.Yan taraftaki diş fırçasıyla diş macunu aldı.Annesi ona her zaman *Diş macununu ortasından değil,dibinden sıkmalısın.*derdi.Ve Vera bir kez olsun annesinin dediği şeyi yapmazdı.Diş macunun daima ortadan sıkardı.Fırçasına kocaman bir parça macun sıktı ve dişlerinin her yerini fırçalamaya başladı.Ağız sağlığı Vera için önemli bir etkendi.Boy aynasının karşısına geçtiğinde bütün ıslanmış olan t-shirt ve şortunun vahim bir hal aldığını gördü.Bir çırpıda t-shirt ve şortunu çıkarıp giysi dolabının önüne geçti.Dolabı iyice bir inceledikten sonra kısakollu bir t-shirt ve dar bir pantolon buldu.Onları üzerine geçirdikten sonra ayakkabı bakmak için dolabın altındaki rafı çekti.Siyah topuklu rugan ayakkabılar gözüne çok cazip gelmişti.Onlarıda ayağına geçirdikten sonra minik çantasını boyundan geçirdi ve çapraz gelecek şekilde geçirdi asasını da alarak Bakanlığa cisimlendi... Bakanlığa geldiğinde kendisini ofisinin kapısının önünde buldu.Bir çırpıda kilidini açarak içeri daldı.Odanın içi rutubetli gibi kokuyordu.Vera bu kokudan oldum olası nefret ederdi.Direk cama yöneldi ve camı sonuna kadar açtı.Odanın güzel kokmasını sağlamak içinde lavantalı oda parfümü sıktı.İşte..oda her zamankinden daha güzel kokuyordu.Çantasını bir kenara fırlattıktan sonra masasının başına oturdu.Bugün baya bir işi vardı ve bir an önce başlamak istiyordu. Yarım saat sonra içeriye birinin girdiğini hissetti.Kapı hafifçe çalındı.Çalışırken birinin onu rahatsız etmesinden hoşlanmazdı.Çünkü ona negatif enerji yaydığını düşünürdü.Tatlı bir ses tonu “ Pardon bayan? Sanırım burada biri ziyaretçi bekliyormuş? O siz misiniz acaba? Güzel çikolataları da varmış duyduğuma göre !” Ardından tatlı bir kahkaha koyarak sustu.Yorulmuş ve pes etmiş mavi gözler sesin sahibine doğru çevrildi.Karşısındaki gayet tatlı ve hoş bir bayandı.Vera hafifçe gülümsedi ve karşısındaki bayanda ona karşılık bir gülümseme verdi.Bayan hafif,nazik ve ince adımlarla Vera'ya doğru geliyordu.Yürüyüşü ona sanki uçuyormuşçasına bir hava veriyordu.Vera ayağa kalktı ve karşısındaki kadın ona gelip sarıldı.Ne oldugunu anlayamayan Vera'da tatlı bayanın sarılmasına karşılık verdi.Ne diyeceğini bilemeyen Vera," Evet.O ziyaretçiyi ben bekliyordum ve o tatlı ziyaretçi siz olmalısınız.Ayrıca çok güzel çikolatalarım oldunu herkes bilir."deyip gülümsedi.Tatlı bayana nezaket gereğiyle rahat koltukları işaret edip, "Oturmazmısınız." dedi.Bayan koltuğa yöneldiğinde Vera çekmecesinden alkollü çikolataları çıkarttı.Bunları ilk kez deniyordu.Paketinide bir çırpıda söktükten sonra misafirinin yanına gitti.Karşısındaki koltuğun önüne geldikten sonra çikolata kutusunun kapağını hafifçe kaldırarak uzattı.Misafir bir tane alarak ağzına attı.Çikolatalar hoşuna gitmiş olucak ki yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.Vera koltuğa yerleştikten sonra, "Sizi buralara hangi rüzgar attı hanımefendi?" diye sordu.Cevabını beklemek için kadına bakıp derin nefes aldı.
xox
“ Cathy? Beni hatırlamıyor gibi görünüyorsun.”
Cathy'nin yüzü bir anda değişti.Evet,onu hatırlamıyordu.Okuldan biri olabilirmiydi acaba?Karşısındaki bayan Cathy'nin gözlerine odaklanınca Cathy kendini garip hissetti.
“ Hatırlayamadın herhalde? Açıkçası üzüldüm... Kütüphaneden kitap yürütürken beni unutmayacaksın gibi görünüyordu.”
Kitap yürütmek mi ?Ne diyordu bu kadın.Aman Tanrım...ben kim kitap yürütmek kim?Acaba gerçekten kitap yürütmüşmüydüm.Okuldayken birkaç kez kütüphaneden kitap almıştım ama kimse görmeden yerine koymuştum.Ondan mı bahsediyordu acaba? Bir anda gözlerinin önündeki görüntü bulanıklaşmıştı.Okulun kütüphanesindeydi.Yanında Laurà vardı.Laurà etrafına bakıyor ve bişeyler mırıldanıyordu. *Cathy. Sakin ol kimse bir şey anlamayacak.* *Korkmuyorum Laurà. Endişeliyim o kadar.* *Sakin olmalısın. Hadi!*
Laurà kapının tokmağını kavradı.Ses çıkmaması içn yavaşça çevirerek gücü ile itti.Küçük bir gıcırtının ardından kapına ardına kadar açılmıştı.İçerideki kitapların kokusu Cathy'nin burnuna doldu.Bu kokuyu özlemişti.Yan gözle Cathy'e bakan Laurá hızlı adımlarla içeri girdi.Cathy'de arkasından hızlı adımlarla kütüphanenin içerisinde kayboldu.Sadece aradıkları şeyler bir lanet yaratmanın temel kurallarıydı.İkisi de geleceğe adını kazıtmak istiyor ve güçlü olmaya çalışıyorlardı. Lanetler yaratacaklar, Dünya’ya hükmedecekler ve tek sahibi olacaklardı. Bu sırada daha birinci sınıfta olmalarına rağmen bağımsızlık duygusu yıllarca sürüp gelecekti. Laurá saakin bir şelikde lanetlerin oldugu rafa yöneldi.Cathy'de arkasından gidiyordu.Laurá'nın sinsice gülümsediğini hissetti.İkiside çok heyecanlıydı.Lanetlerin Gerçekliği adında kitabı alarak tek bulunan masaya doğru gittiler.Kitabı masaya koyan Laurá,asasını kaldırıp * Kötülük kaplamış yüreklerimizi arındırdık. Bir sonuç için burada değiliz.* diyerek kitabı okşadı.Yavaşça kitabın kapağını kaldırdı Laurá.Cathy bişey olmasını bekliyordu.Evet..evet hiçbirşey olmamıştı.Laurá Lanetlerin bulunduğu sayfayı açtı ve sayfayı hızlıca yırtarak omuz çantasının içine tıktı.Kitabı yerine koyduklarında heyecandan bayılacaklardı.Kolidorda kütüphane görevlisinin sesi yankılanıyordu.Sessizce kapıdan çıkarak yasak bölümden koşa koşa uzaklaştılar.Kolirdorda aniden kütüphane görevlisine çarptılar.Yere saçılan kağıtların üzerlerinden atlayarak kütüphanenin çıkış kapısından çıktılar.Duvara yaslanıp bir “Ohh” çektikten sonra ellerini çakıştırdılar ve güzel bir yemek için Büyük Salon’a yöneldiler...
Hogwarts'ın görütüsü birden koybolmuştu,yerine bakanlığın loş adısı aldı yerini.Duvarlar takrar eskisi gibi oldu ve sanki soluk soluğa kalmış gibi kendini rahat koltukta hissetti.Bu anıyı yaşadığına inanıyordu.Çünkü,okuldayken birsürü olaya karışmıştı Cathy ve kimsenin bundan haberi yoktu.
Birden kafasını yana çeviren Cathy "İnanamıyorum.Gerçekten bunu yapmış olabiliriz.Hafızam yenilendi sanki.Hogwarts'ı ve kitap kokularını özlemişim." Diyerek hafifçe kıkırdadı.Evet..sanki hafızası tekrar yerine gelmiş gibiydi..
| |
| | | Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 3:01 pm | |
| Kabul edildi. Rütbeler veriliyor. | |
| | | Valeria Roxanne Le'fébvre Büyüceşura Mahkemesi Başhâkimi
Mesaj Sayısı : 2 Kan Durumu : Safkan
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 4:43 pm | |
| AD SOYAD: Valeria Roxanne Le'fébvre İSTEDİĞİ BÖLÜM: Büyüceşura Mahkemesi Başhâkimi ÖRNEK RP: Diğer Karakterimle aynı rp'yi koyuyorum. - Spoiler:
Önceki Gece
Paciencia o akşam nedense çok mutluydu. Melanie ile az önce konuşmuştu. Yarın görüşeceklerdi ve Paciencia uzun zamandır bu anı bekliyordu. Kaç yıl olmuştu? Melanie ile en son ne zaman görüşmüştü??... Hatırlayamıyordu… Galiba okulun bittiği zaman görüşmüştü. Mezun olduğunda… Hatırlıyordu yavaş yavaş… Okuldan mezun olacağı zamandı. Bütün okul yaşamı Melanie ile geçmişti. Çok mutluydular, belki de kardeşten öteydiler. Onların ilişkisi hep garip gelmişti aileye. Çok farklıydılar aslında… Karakterleri o kadar zıttı ki bazen Melanie ile nasıl bu kadar iyi anlaştığını merak ediyordu. Paciencia sabırsız bir insandı. Çok çabuk sinirlenir, çok çabuk kızardı. Melanie ise tam tersiydi. Sabırlı… Belki de bu yüzden Profesör olmayı başarmıştı. Erech ile evlendiğinde düğünlerine gidememişti. Bulgaristan’da görevdeydi. Zaten okuldan sonra orda yaşamaya başlamamış mıydı? Birkaç kişinin isteği üzerine Drumstrang’da Karanlık Sanatlar dersine girmişti. Ama orası Hogwarts gibi değildi. Hogwarts gürültülüydü. Her şeyden şikayet eden küçük çocuklarla doluydu. Okurken hep bundan şikayet ederdi. Belki de bu yüzden hiç denebilecek kadar az arkadaşı vardı. Kendi binasından bile yakınırdı. Profesörlük yaptığı yıllar boyunca Hogwarts’takilerin laubaliliklerini düşündü. Profesörlüğü bıraktıktan sonra kendini normal bir yaşama bıraktı. Ama İngiltere’yi özlüyordu. Melanie’yi, Prudencia’yı… Prudencia ile o kadar uzun zamandır görüşmemişti ki, onu ne kadar özlediğini kelimeler ile anlatamazdı. Onlar kardeş değillerdi. Onlar arkadaşlardı. Nasıl olmuştu da bu kadar ayrı kalabilmişlerdi. Prudencia ona çok kızmış olmalıydı. Ne aramıştı, ne de bir haber vermişti. Yalnız kalmaya ihtiyaç duymuştu. Bunu nasıl anlatacaktı ona. Ne diyebilirdi ki… anlatamazdı içindekileri… Off!!* Ne yapmalıydı? Melanie’ye danışmak en doğrusu.* Peki Melanie nasıl affetmişti Paciencia’yı. Ama ona her şeyi anlattım.* Melanie’ye anlattıklarını Prudencia’ya da anlatabilir miydi? Hiç sanmıyorum.* Prudencia ile bu güne kadar her şeyini paylaşmıştı. Ama bu farklıydı. Off!! Deneyip göreceğiz.* Ağır ağır merdivenlerden çıkarken her şeyi toplayıp toplamadığını düşünüyordu. Odaya girdiğinde hiçbir şeyin kalmadığını gördü. İki gün önce bütün eşyalarını satmıştı. Bir tek gardolap kalmıştı. Onu da yarın biri gelip alacaktı. Dolabı açtı ve kalan eşyalarını da bir bavula yerleştirdi. Dolabın kapağını kapatacakken bir şey dikkatini çekti. Bu bir çerçeveydi. Eline aldığında birden içi burkuldu. Paciencia, Melanie ve Prudencia’nın bir fotoğrafıydı bu. Prudencia’nın mevzun olduğu sene çekilmişti. Ve bundan iki sene sonra Prudencia Hogwarts’da profesörlüğe başlamıştı. Okulun son senelerinde beklide en sevdiği fakat en başarısız olduğu ders Aritmansi olmuştu. Bunu düşünürken gülmekten kendini alamadı. Ve hep Prudencia ile karşılaşacağı anı düşündü. Evet bana çok kızacak. Ama beni affeder. Umarım.*
Bu Sabah
Paciencia kalktığında saat dokuza geliyordu. Kahvaltıyı Melanie ile yapacaktı. Kalktı ve sıcak bir duş aldı. Saçlarına şekil verdikten sonra bir zamanlar Melanie’nin en sevdiği kıyafetlerini giydi. Bavullarını önceden Çatlak Kazan’a gönderdi. Ve oda Hogsmead’e cisimlendi. Melanie ile Üç Süpürge’de buluşacaktı. Melanie görmeyeli çok değişmişti ve çok da güzelleşmişti. Melanie onu görünce ayağa kalktı ve Paciencia ona doğru koşup boynuna sarıldı. Bu anı beş yıldır bekliyordu. Gittiği günden beri... Çok mutluydu. Onu bir daha görmek çok güzeldi. Saçları eskisi gibi sarı değildi. Kısaydı ve siyahtı saçlarının rengi. Gözleri aynıydı. Hiç değişmeyen o bakışı Paciencia’nın gözlerinden yaş gelmesine sebep olmuştu. Melanie de ağlıyordu. “Seni ne kadar özlediğimi bilemezsin Melanie… O kadar uzun zaman oldu ki.”Tekrar birbirlerine sarılan Paciencia ve Melanie ayrıldıktan sonra Paciencia Melanie’nin karşısına oturdu. Elini tutan Melanie’ye gülümsedi. “Bende seni çok özledim Pac. Gittiğinden beri bir yanımı hep boşlukta hissettim. Yerin hiç dolmadı.”Şimdi tam anlamıyla ağlayan Melanie’yi teselli etmeye çalıştı. “Şişşt!! Ağlama artık. Bak yanındayım. Bir daha senden ayrılmayacağım. Sana söz veriyorum.”Gülümsedi. Melanie’nin gülmesini sağlamıştı. Bu onu en çok mutlu eden şeydi. Melanie onun elinde kalan iki şeyden biriydi. “Sen gittikten sonra Prudencia deliye döndü. Her yerde seni aradı. Altı ay geçmişti galiba, aramaktan vazgeçti. Bir daha senin lafını ettirmedi. Ama seni ne kadar özlediği çok belliydi. Birkaç kez senin resmine bakıp ağlarken gördüm. Sonra konuştum onunla. Elinde kalan tek varlık olan seni kaybettiği için çok üzgündü. Ama bir süre sonra alıştı yokluğuna ya da ben öyle sandım. Bilemiyorum. Erech ile evlenirken orada olamadığın için çok üzülmüştüm. Bir birimize söz vermiştik, düğünlerimizde birbirimizin yanında olacağız diye. Ama sen yoktun. Ve ben çok üzüldüm.” Başını önüne eğmiş dinliyordu Paciencia. Ne diyebilirim ki. Haklı…* Gözlerinden süzülen yaşları sildi ve az önce sipariş ettiği kaymak birasından içti. “Bende seni ve Prudencia’yı bırakıp gitmek istemiyordum. Biliyorsun… Ama yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Onun ölümü beni çok sarstı biliyorsun. Bir tek sana anlatabilirdim bu olanları. Bir tek sen biliyordun. Stoyan’ın yanında olmak istedim. Biliyorum çok saçma. Ama onu o kadar çok seviyordum ki. Bunu en iyi sen biliyorsun. Ama şunu da biliyorsun ki; bunu ablama söyleyemezdim. Beklide daha az kızardı ama… Neyse bunları konuşmanın bir anlamı yok artık. Ülkeye geri döndüm. Birkaç işe başvurdum. Bakalım ne olacak.”Kaymak birasını bitirdi. Melanie’nin sevinçle bakan gözlerinde kayboldu bir an. Onunla yaşadığı her şey gözünün önünden geçti. “Ama senin sorgun bitmedi daha küçük hanım. Anlat bakalım şu Erech’i.”Melanie’nin gözlerinin içinin güldüğü o kadar belliydi ki. Mutlu olduğu çok belliydi. Melanie’nin üzgün olmasına dayanamazdı zaten. “Erech ile çok mutluyum. İkimizde şu anda Hogwarts’da ders veriyoruz. Gene birlikteyiz yani.”Birden içinden bir şeyler aktığını hissetti Paciencia. Onu kıskanmakta haksız olduğunu biliyordu. Bu hayatı yaşamayı o seçmişti. Ama genede Melanie gibi bir hayatı olmasını çok isterdi. Hep yanında olan bir eşinin olmasını… Ahh Stoyan!! Keşke sende benim yanımda olabilseydin.* Melanie onun üzüntüsünü fark etmiş olacak ki, elini sımsıkı tuttu. Onu teselli etmeye çalışır gibi. “Onu hala seviyorsun. Bu o kadar belli ki. Belki seni teselli etmeyecek. Belki bu söylediklerim yarana tesir etmeyecek ama. Hayatına devam etmek zorundasın. O gitti. Yapabileceğin hiçbir şey yok.” Paciencia bunu çok iyi biliyordu. Ama elinden hiçbir şey gelmiyordu. “Biliyorum Melanie, ama onu unutamıyorum. Başka birini hayatıma alırsam, onun anısına hakaret edeceğimi hissediyorum. Yapamıyorum…”Melanie Paciencia’nın bu konuda ne kadar hassas olduğunu biliyordu. O yüzden sustu. Başka şeylerden bahsetmeye başladılar. Biraz Erech’den biraz Hogwarts’dan zamanın ne kadar çabuk geçtiğini anlamadılar. Paciencia Çatlak Kazan’a cisimlendiğinde saat sekize geliyordu. Odasına çıkıp eşyalarını yerleştirdi. Evin tadilatı bitince yerleşecekti. Şimdilik burada kalmaya alışmalıydı. Banyoya girip sıcak bir duş aldı. Çıktığında rahatlamıştı. Her şeye rağmen burada olduğu için çok mutluydu. Üstüne güzel bir şeyler giydi. Bir yere gitmeyecekti. Ama odanın içinde bile olsa pijamayla durmayı seven biri değildi. Saçlarını yaparken kapı çaldı. Kim acaba?? Birini beklemiyordum.* Kapıyı açtığında onu büyük bir sürpriz bekliyordu. Prudencia’nın ona bakan gözlerini görünce birden onu düşündüğünden de fazla özlediğini anladı. Daha o hiçbir şey söyleyemeden Prudencia ona sarılmıştı. İkisi de ağlıyorlardı. Paciencia Prudencia’nın kollarından sıyrılıp içeri geçmesi için işaret etti. Prudencia içeri geçerken kapıyı kapattı. İçeri döndüğünde Prudencia yatağın üstüne oturmuştu ve ona bakıyordu. “Paciencia hiç değişmemişsin. Hala aynı yüz şekline sahipsin. Aynı saçlara, aynı gözlere.” Prudencia da hiç değişmemişti. Hala aynı sert görünüşe sahipti. O katı tavrı hiç değişmemiş, aksine artmıştı. “Sende hiç değişmemişsin. Hala bana hata yaptığımda baktığın gibi ölümcül bir şekilde bakıyorsun.” Prudencia gülmemeye çalışsa da başaramamıştı. Paciencia onun bir tebessümü için ömrünü verebilirdi. Ama Prudencia’nın yüzü birden değişti. İşte başlıyoruz.* “Güldüğüme bakma Pac. Sana çok kızgınım. Gidişinin sebebini hala anlamış değilim.” Paciencia başını önüne eğmiş onu dinliyordu. Nasıl anlatacaktı. Yapamam. Sana anlatamam.* Prudencia ona yaklaştı. Paciencia’nın başını kaldırdı. “Sana kızamıyorum. Beş yıldır ortada olmamana rağmen sana kızamıyorum. Çünkü sen benim bitanemsin. Seni görmeden önce kendi kendime sana kızacağımı söyledim. Ama yapamadım.” İkisi de ağlıyorlardı. Anlatmalımıydı. Evet, anlatmalıyım. O benim her şeyim. Bilmesi gerekir.* Derin bir nefes aldı. Nasıl başlamalıydı. Bilmiyordu. Derin bir iç çekişten sonra içini dökmeye başladı. “Aslında bunu sana nasıl anlatmalıyım. Bilemiyorum. Nereden başlamalıyım. En iyisi en başından anlatmak... Hatırlar mısın bilemiyorum. Ben altıncı sınıfı bitirmiştim. Yaz tatilini seninle birlikte geçiriyordum. Ölüm yiyen olan arkadaşlarından birkaç tanesi yemeğe gelmişti.”Durdu ve hatırlaması için Prudencia’ya zaman tanıdı. Galiba hatırlamıştı. Kafasını salladı. “Yemekte kimlerin olduğunu da hatırlıyorsundur o zaman.”Prudencia gene kafasını salladı. Hatırladığına emindi Paciencia. Prudencia’nın hafızası çok kuvvetliydi. “Stoyan’ı da hatırlarsın o zaman. İşte o yemekte Stoyan’la tanıştık ve daha sonrada görüşmeye başladık. Aramızda sadece iki yaş vardı. Bu bizim için önemli değildi ama ikimizde senden korkuyorduk. Sen benim böyle işlere bulaşmamı istemiyordun en azından o yaştayken. Bende sana söylemedim. Stoyan kaç kere senle konuşmak istedi. Ama ben onu her seferinde durdurdum. Bir süre sonra çıkmaya başladık. Benim Hogsmead gezilerime geliyordu. Ya da başka şekillerde görüşüyorduk. Birbirimizi gerçekten seviyorduk. Bunu bir tek Melanie biliyordu. Benim mevzun olmamdan birkaç ay önce Stoyan bir görevde… Off!! Bunu söylemek içimi o kadar acıtıyor ki. Biliyorsun Stoyan görevdeyken bir seherbaz tarafından öldürüldü. Bunu hazmedemedim. Onu hiçbir şekilde unutamadım. Bende mevzun olduktan sonra Bulgaristan’a yerleştim. Mezarının olduğu yere. Sonra Drumstrang’ın müdürünün isteği üzerine Karanlık Sanatlar profesörlüğü yaptım. İki yıl sonra normal hayatıma döndüm. Neden geri döndün diye sorarsan. İngiltere’yi, Melanie’yi ve seni çok özledim.” Prudencia hiç ses çıkarmadan dinledi. Derin bir iç çekti ve Paciencia’ya öyle bir sarıldı ki. Paciencia kendini hiç bu kadar iyi hissetmemişti. Sıkıca sarıldı ona. “Bitanem keşke bana başından anlatsaydın. Sana yardımcı olabilirdim belki. En azından teselli ederdim.”Keşke gitmeseydim.* Pişman olmak hiçbir şeyi geri getirmiyordu. Bunu bilen iki kardeş bir süre daha öylece konuştular. Saat ona gelirken bir şeyler yemek için aşağı indiler
| |
| | | Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Perş. Eyl. 10, 2009 5:45 pm | |
| Kabul edildi. Rütbeniz veriliyor... | |
| | | Imogen Strouvelle Bakanlık Müsteşarı
Mesaj Sayısı : 3 Kan Durumu : Safkan.
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Cuma Eyl. 11, 2009 12:14 pm | |
| AD SOYAD: Imogen Strouvelle. İSTEDİĞİ BÖLÜM: Bakanlık Müsteşarlığı. ÖRNEK RP: - Spoiler:
Korkuyorum?
Bana bunu neden yapıyor sun? Newsmonger, içinde testlerin, bir çok haberin, posterlerin bulunduğu bir dergi'dir. Magazin nedir? Artıları ve Eksileri nedir? Hiç biliyor musunuz...
Magazin deyince ilk başta herkesin aklına televole kültürü geliyor. Parıltılı yaşamlar, bolca harcanan paralar, savrulan peçeteler, kırılan tabaklar… Peki, Magazin nedir? Sözlük anlamında magazin; Halkın çoğunluğunu ilgilendirecek, çeşitli konulardan söz eden, bol resimli yayın Genellikle sanat, eğlence ve spor dünyasında tanınmış kişilerle ilgili haber ve yorum anlamında açıklanıyor. Peki bu magazin gerekli bir şey midir? Magazin parıltılı yaşamların iletişim araçları ile yayılmasıyla takip edilir. Yani bir web sayfası, televizyon kanalı, radyo veya bir dergi ile. Magazinsel kişilerin yaptıkları, yaşadıkları herşey magazinin konusudur. Kimlerle oldukları, nerede tatil yaptıkları, hangi mekanda şarkı söyleyecekleri, hastanede olup olmadıkları… Ülkemizde çocuk yaştan başlayan televizyonsal daha doğrusu görsel bir dışsal eğitim söz konusudur. Kişiler televizyonda, dergilerde, kliplerde gördükleri kişilere benzeme isteği ile büyürler. Zamanının çoğunu televizyon karşısında geçiren bir çocuk büyüdüğü zaman kendini televizyonda gördüğü karakter yerine koyma isteği duyar. (Alıntılar vardır.) Magazin haberleri iyi yönlü, kötü yönlü ya da sadece reklam amaçlı olabilir. Bu gibi durumlarda X bir kişinin nasıl bir şakıcı olduğu kişinin gelişiminde pozitif bir eğilim sağlayabileceği gibi parıltılı bir yaşamın esareti altında negatif bir eğilim de sağlayabilir. Magazinin gerekliliği sadece pozitif amaçlı olarak bakılmamalıdır. Yani X şarkıcı çok başarılı olabilir Bu şarkıcı olmak isteyen birinin başarılı olma isteğini arttırabilir. Fakat Y şarkıcısı başarısız ise bundan ders çıkartmak çok önemlidir. Magazin bu şekilde bakıldığı zaman gerekli hatta çoğunlukla faydalıdır. Şimdi size burada Magazinden, Testlerden, Sporlardan, Güzellikten, Bulmacalar dan, Posterlerden bir çok şey sunacağız. Eğer siz de mutluluk istiyor iseniz, bizi unutmayın. Biz hep buradayız. Ön sözü okumuştum... Doğrusu bu dergi girişiydi fakat; eğer bir kitap olsaydı ön söz olabilecek kadar şeker di öyle değil mi? Kapattım. Neyi mi? Dergiyi. Hogwarts'a tam beş gün kalmıştı, ben se son bir aydır Çatlak Kazandaydım. Beş ay önce yaşananları unutamıyordum. Damir... Damir'in yapmaya çalıştığı şeyi neden yaptığını... Yataktan isteksizce kalktım bana kalsa beş dakika daha oturup düşünebilirdim. Bir Beauxbatons kızı gibi davranmaktan bıkmıştım. Güçlü gözüken ama aslında çaresiz ve kibar birisi gibi... Pembe panjurlar? Gardırobuma doğru giderken, elimdeki NL Dergisini bir çırpıda yatağa atmıştım. Yavaşca, geceliğimi çıkar... " Amanda. " Geceliğimi yarısına kadar sıyırmıştım, bir anlık heyecanımla hemen üzerimi düzelttim. Gecelikle mi kapıya bakacaktım? Ah, ama bu Damir'in sesiydi. Kapıya yöneldim, açıp açmamakta kararsız kalsam da açtım. Damir'in sesi çok çaresiz gibiydi. " Girebilir miyim? " Hı, hı dercesine başımı bir aşağıya bir yukarıya salladım. Bana öyle masum duruyorusun ki dercesine bakışını hissediyordum. Elini saçma götürdü, kahküllerimi düzeltip elini geceliğimin üzerinde gezdiriyordu. Göbeğime geldiğinde gıdıklandığım için, kıkırdamıştım. İçeri girdiğini fark ettim, arkasından kapıyı kapattım. O resimlere bakıyordu. Duvardaki, siyah çerçeveler içinde bulunan onunla Lunaparkda bulunan resimlerimize. Ah, ah unutmadan duvarda bir kaç düello esnasında ünlü bir ressamın çizdiği resimlerde vardı. Ben ise o duvarda asılı resimlere bakarken, yatağa oturmuştum. Az önce okumaya çalıştığım, NL Dergisine bakıyordum. O Sırada Damir'in yanıma oturduğunu fark ettim. " Uzun zamandır buradasın, neden yanıma hiç gelmedin tatlım? " Zor soru. Neden mi yanına gitmemiştim, o gece den sonra onunla rahat uykuya dalamıyordum ki. O dostluktan öteye gidiyordu, Hogwarts'a hamile gitmek istemiyordum tamam mı? Ah... (!) Ne kadar çabuk sinirleniyordum. Bir kelime bile laf çıkmamıştı ağzımdan, o geldiğinden beri. Ona olan korkumu fark etmemeliydi. " Arkadaşlarımın yanındaydım. " Ona hesap verir gibi konuşuyordum. Ona arkamı döndüm ve gardırobun yanına gidip yere eğildim. Dün gece mutluluktan fırlattığım bileziğim gardırobun altında olmalıydı. O sırada Damir'in elini sırtımda hissettim. Aşağıya doğru iniyordu. Yeter artık, 17 yaşındaydım ona karşı koymam gerekiyordu. Bileziği elimle arıyordum, sonunda bulmuştum. Çok geç olmadan hızla ayağa kalktım. Üzerime geliyordu... Onu içeri almakla hata yapmıştım. Onu anlayamakta güçlük çekiyordum. O benim 17 yıldır dostumdu. Ben geri geri gittikçe o, o geceki gibi üstüme yürüyordu. Güm... Duvara çarpmıştım, gözlerimden aşağıya inen yaşlar yanaklarımdan süzülüp dudağıma uğruyorlardı. O geceki gibi... Ben durmuştum ama o benim dibime kadar girmişti. Yavaş yavaş nefes alıyordu... Bense tam aksine hızlıca. Sağ elini yanağıma koymuştu. Vücudunun bana deydiğini hissediyordum. Beni sol eliyle aniden sert bir şekilde kendine çekmişti. Dudaklarımız birleştiği an onu iki elimle de itmeye çalışmıştım. İtiyordum, tüm gücümle ama beceremiyordum işte. Lanet olsun! Dudaklarını, sadece dudaklarını geri çekmişti. Gözlerimin içine bakıyordu. Elbisemi çekiştirmeye başlamıştı, geceliğimi... Sonunda yırtılmıştı. Gözlerimi ondan kaçırıyordum. Ellerini göğüslerimde hissettim, dudakları, gene yaklaşıyorlardı. Yeter artık! Hızla tokatı yapıştırdığım gibi, geceliğimi toparlayıp yere çöktüm. Hızla ağlıyordum, hızla. O ise sadece gardırobuma doğru yaklaşıp, bana bir mini etek ve en sevdiğim siyah bluz'ümü vermişti. Doğrusu yatağa koymuştu. Artık ne yapabileceğimi bilmiyordum... Onun karşısında güçsüz, çaresiz dim. Gene mi aşkına karşı koyamamıştı. Hıçkırıklarımı tutamadım. Sonunda şimşeğin çakmasının sesiyle, irkilip sustum. Etrafta büyük bir sessizlik olmuştu. Yere bakıyordu... Yatağa oturmuş öylece yere bakıyordu. Elleri başında, pişmanlık duyuyormuş gibi... Bende her defasında kanıyordum... Ayağa kalktım, ellerimle üzerimi kapatmaya çalışarak. Arkasına geçtim, bluz'üm ve eteğim... İkisini de alıp hızla giyiniyordum, içimden de bana bakmamasını dileyerek. Utanıyor muydum? Evet... Ama bana baktığında görmüş olacakları için değil, dostluğumuzu tamamen mahvedip bana dokunmaya kalkabileceği içindi. Sonunda giyinmiştim, yatağım dağınıktı evet. Ne ararsam var gibiydi, dün gece yastığımın altına koyduğum fırça tarağıma uzandım. Saçımı açık bırakmak istiyordum, tek isteğim buymuş gibi. Tarağı kaptığım gibi saçımı taramaya başlamıştım, bana dönmüştü. Yırttığı elbiseme bakıyordu, bense saçımı çoktan taramayı bitirmiştim. Ben ona gene mi dercesine baktıkça o bana yenisini alacağım der gibi bakıyordu. Lanet olsun, bir özür bile dilemiyor muydu artık? Onu anlayamıyordum anlamakta güçlük çekiyordum. O sırada kapı hızla çalmaya başladı, doğrusu kapı çalmıyordu elbette... AH, düşünemiyordum! Ağabeyimin sesini duydum. " Amanda! " Hayır.. Olamaz... Resmen bağırıyordu, bir şey mi olmuştu? Kapıyı mı dinlemişti? Korkuyordum çok korkuyordum. İçeriye girdi. Bana ne diyecekti? Ah, lanet olsun. Ona anahtar'ımı bir daha vermemeliydim. İkimizi yatakta görüyordu. Uygunsuz değildik elbette, çok iyi dost olduğumuzu bilse bile yüzündeki ifade bir anda değişmişti. Çok sinirli gözüküyordu. Bana ne diyecekti? Ağzını açtı... Konuşuyordu, evet kelimeleri çok boğucu gelmeye başlamıştı. Sonunda son dediklerini son kelimesine kadar net bir şekilde duymuştum. Sanırım korktuğum için, ve kafam karışık olduğu için başta net duymamıştım. Kendini kandırma Amanda, dinlememiştin ki? " Eve gelmen gerekiyor, Amanda artık arkadaşlarınla görüşemeyeceksin sadece bir tanesi! " Hayır... Dün gece bardaydım? Buna neden bu kadar kızıyordu ki, barda Striptiz yapan ben değildim her halde? Çok içmemiştim bile, o kız Nelsiy di. Hayır... Gözlerim kararıyordu, belki de etraf? Hey ışıkları kim kapattı? RPG Out: Kısa oldu ancak kurgunun hepsini yazmayınca eh böyle kısa bir şey oluyor. Unutmadan, bir de size on kullandım. NOT: Başka bir sitede...
| |
| | | Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Cuma Eyl. 11, 2009 12:57 pm | |
| | |
| | | Tobin Black
Mesaj Sayısı : 2 Kan Durumu : Melez
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Paz Eyl. 13, 2009 6:37 pm | |
| AD SOYAD:Tobin Black İSTEDİĞİ BÖLÜM:Quidditch Ligi Karagahı Başkanı ÖRNEK RP: Sabah saatleriydi. Güneş, ısrarlı bir şekilde Tobin'nın gözlerine kadar giriyordu. "Hep böyle olur zaten..." diye düşündü sıkılarak. Buna hiç alışık değildi, ama bu mekanı kiraladığından beri iklim, özellikle kendisine ters gelmeye çalışıyor gibiydi. Dağılmış saçlarını düzelterek merdiven basamaklarından yavaşça indi. Bu sırada bir genç kendisine çarpmıştı. Önce "Biraz daha dikkatli olsanız..." demek geçmişti içinden, fakat havasında olmasa da kibar olmak kendi elindeydi. Bu yüzden çocuğu kibarca yerden kaldırarak "Dalgın bir anınıza denk geldi, sanırım." dedi tatlı bir sesle. Çocuk, kendisine acı acı bakıyordu. Birşeyler söylemeye çalışır gibi bir hali vardı. Sonunda, "Hogwarts'tan atılmıştım, bu yüzden üzgündüm. Kimseyi görecek halim yoktu." sözcükleri çıktı ağzından. Tobin, istemeyerek de olsa şaşırmıştı. Gülümsedi ve "Neden?" diye sordu sadece. Çocuk sıkkın görünüyordu. Gözlerini bir sağa, bir sola yuvarlıyor; yüzü gittikçe daha çok kızarıyordu. Tobin"Utanmak doğaldır." diye cesaretlendirdi çocuğu. Fakat çocuk hala sıkıntılı ve utanmış görüntüsünden kurtulamamıştı. Tobin, en iyisinin sessizliği korumak olduğuna karar vermişti. Çocuk, başını yere çevirerek "Orada çok kötüydüm, anlarsınız ya... Parasal durumum hiç de özenilecek gibi değildi. Önce kabullendim, sonra alay etmeye başladılar. Sonunda dayanamadım, zengin bir çocuğun cüppelerini... Off, bunları size niye anlatıyorum ki?" Off, bunları size niye anlatıyorum ki?" Herhalde anlamayacağını düşünüyordu. Fakat başkalarına delilik gibi gelebilecek bu durum, 'Tobinya nedense normal gelmişti. Hoşgörü sınırları bazı şeyleri asla içine alamayacak olsa da oldukça genişti. Başkası olsa çocuğa Hogwarts'ta hırsızlığa tahammül edilmeyeceğini söyleyebilirdi. Ama çocuk bunu zaten deneyerek anlamıştı, tekrar bunu hatırlatmaya ne gerek vardı ki? Bu sırada aklına parlak bir fikir gelmişti: "Durmstrang'a gitmek ister misin?" dedi çocuğa. Tuhaf bakışları üzerine çektiğinin farkındaydı, çocuk alay edip etmediğini merak ediyordu herhalde. Bir anlık sessizlikten sonra "Tabii ki isterim, ama..." diye bir cümle çıktı ağzından. Tobin, halden anlar bir biçimde gülümseyip "Ciddi olduğuma emin olabilirsin. Öyleyse, tüm eşyalarını toplamanı isteyeceğim senden." Çocuk, hızlıca koştu, sonra orta boy bir poşet içinde eski giysilerini getirdi. "Öyleyse gidebiliriz." dedi Tobin . Adını bile bilmediği bir çocuğa böyle bir iyiliği yaptığına inanamıyordu; ama bazı sürprizler, yapanı da şaşırtmaz mıydı? | |
| | | Oqléntia Jackie Dax Yönetici | Sihir Bakanı
Mesaj Sayısı : 53 Yaş : 31 Mücadele Tarafı : Tarafsız Kan Durumu : Safkan RP Partneri : O.o
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Paz Eyl. 13, 2009 7:45 pm | |
| Rol oyununuz yetersizdir. Lütfen farklı bir rol oyunuyla başvurunuz. | |
| | | Johnny Séa Elvadôr
Mesaj Sayısı : 5 Kan Durumu : Melez
| Konu: Geri: Sihir Bakanlığı Alımları Ptsi Eyl. 14, 2009 10:36 am | |
| Büyüleyici siyah bir kuş pencerenin önünden huşuyla geçiyordu. Onun havada süzülüşünü izlemek insanın üzerine inanılmaz bir mutluluk salıyordu. Uçmak... Özgür olmak... Elvador bu duyguyu hissetmeyeli epey olmuştu. İçindeki isyankar ruh çığlıklarla hemen Quidditch sahasına gitmesini istiyordu. Bu mutluluğu teninde tekrar hissetmek bedenini kapladığını görmek istiyordu. Mutsuzlukla dışarıdaki havaya baktı. Sabahın tüm güzellikleri ve Ekim' in tüm kasvetini toplamış Elvador' u isyana davet ediyordu. Bugün Ekim'in son günüydü ve belkide bir kaç ay içinde görebilecekleri son güneşli gündü. Gözlerinde elle tutulabilir bir mutsuzluk vardı. Kendini hapsedilmiş gibi hissediyordu. Özgürlüğü kısıtlanmıştı. Tek görüş günleri ise Çarşamba'larıydı. Onun da gelmesine daha 4 gün vardı. Henüz Quidditch maçları da başlamamıştı. Ruhu sıkılıyordu. Kalbide ona eşlik eder gibi az atmaya başlamıştı. Damarlarında kanının akmasını sağlamanın tek çaresi vardı. Vücuduna hava desteği vermek. Pencerenin yanındaki koltuğu ayaklarıyla iterek doğruldu. Vücudunda somut bir istek dolaşıyordu. Yaşamasının tek çaresinin ne olduğunu bilen ölüme mahkum bir tutuklu gibiydi. Yatakhaneye ilerleyerek yatağının yanında komodinin kenarına koyduğu süpürgesini aldı. Süpürgesinin pürüzsüz sapını elinde dolaştırırken ateşin vücudunda kalbine doğru ilerlediğini hissedebiliyordu. Gözlerinde kimsenin anlam veremeyeceği bir ışık parıldıyordu. Bunu sadece bir Quidditch Oyuncusu anlayabilirdi. Süpürgesinin ucuna altın harflerle işlenmiş yazıya baktı;"Ateşoku". Yüzündeki gurur ve kibir karışımı duyguyla yatakhanenin soluk kahverengi kapısını açarak ortak salona ilerledi. Ateşokunu aldığı günü hatırlıyordu. Öyle mutluydu ki. Daha önce hiç şeker yememiş bir çocuk gibi ilk kez süpürgeye bindiğini hissetmişti. Daha önce hiç bu kadar muhteşem bir hediyesi olmamıştı. Şimdilerde pek rövanşta bir süpürge olmasa da o günlerde alabilmek için dükkanın önünde kuyruk olurdu. Ateşoku gibi bir kaç süpürge daha çıkmıştı. Ama Ateşokları popülerliklerini hep korumuştu. Hala en çok kullanılan süpürgeler arasındaydı. Elvador onu ellerinde kırılacak bir eşya gibi taşıyarak portre deliğinden tırmandı. Giriş Salonundaki araziye açılan büyük ve ihtişamlı kapıya doğru ilerledi. Heyecanlı bir kalabalık onu içine çekmeye hazır gibiydi. Ama o onlara aldırmadan arazinin muhteşem havasıyla ciğerlerini doldurdu. Herkes bu akşam ki balo için heyecanlıydı. Durmadan kostümleri ve saçları hakkında konuşuyorlardı. Elvador onları duymamaya çalışıyordu. Çünkü kendisi de onlar gibi baloya hazırlanmalıydı ve bu süreç onun havada kalacağı zamanı daraltıyordu. Diğerleri gibi heyecanlı değildi. Ama etrafa yayılan söylentilere göre şimdiye kadar ki en muazzam balo olacaktı. Bu Cadılar Bayramı Büyük Salon' da kutlanmak yerine Balo Salonunda kutlanılacaktı. Elvador bunu duyduğunda söylentilerin gerçek olabileceği kanısına varmıştı. Balo Salonu, içinde her türlü gösteriyi sağlayabilecek kadar büyüktü ve çeşitli sihirlerle donatılmıştı. Elvador en son Balo salonuna girdiğinde ne için orada bulunduğunu hatırladı; Savaşta ölen kahramanlar için yas töreni. Balo ağlıyor gibi görünüyordu. Slytherin'lerin bile üzüldüğü görülebiliyordu. Ki bu odanın sihrinin bir parçası gibi görünüyordu. Oda kendini içindeki kutlama ve anma gibi törenler için hazırlıyordu...
Gecenin nemiyle ıslanmış çimleri ezerek Bekçi kulübesinin arkasındaki patikadan Quidditch sahasına ilerliyordu. Yasak Orman çekiciliğini ve gizemlerini kullanarak insanları içine çekmeye çalışıyordu. Öğrenciler arazinin ıslaklığına aldırmayarak çimlere yayılmıştı. Elvador' da onlar gibi bu ortamın etkisindeydi. Öğleden sonraki dersler iptal edilmişti. Ki bu da bu Cadılar Bayramı' nın Hogwarts' ın tarihine geçeceğinin bir kanıtıydı. Ayaklarının altında ezilen çimlerin seslerinin dışında sessizlikle Quidditch Sahasına ilerledi. Artık adımlarını çamurlaşmaya başlamış toprakta atıyordu. Vücudunu kaplayan bir sıcaklık ellerine doğru ilerledi ve Ateşokunu istemsizce kaldırmasını sağladı. Elvador Ateşokuna atladığında tüm hapsedilmişliğinin üzerinden gittiğini hissetti. Neşeyle çığlık attı. Hava onu sevinçle kucaklamıştı. Gökyüzüne doğru hızla uçtu. Ateş oku hızlandıkça o sesini daha da yükseltiyordu. Gülümseyerek Tutucu çemberlerinin içinden geçti. Kahkahalarıyla sarsılan Quidditch sahası onu bırakmaya niyetli değildi. O da onu... Elinde olmadan gülümseyip çığlıklar atarak Ateş okunun havayı yararken çıkardığı sesleri kuvvetlendiriyordu. O kendini kaybetmişken saatinin tik taklarını duyamıyordu. Zaman gittikçe ilerliyordu. Bir saat sonra Cadılar Bayramı Balosunun başlayacağının farkında bile değildi. Nefes almak ve vücudunu dinlendirmek için havada birkaç saniyeliğine durakladı. Beyninde biraz önce ona buraya gelmesini söyleyen şimdi ise kızgınlığa bürünmüş bir ses saate bakmasını söylüyordu. İstemsizce sol elini kaldırıp kıyafetinin kapattığı saati gün ışığına çıkardı .Gözleri dehşetle açıldıktan bir saniye sonra yere dalışa geçti. Toprağı ezerken gittikçe hızlanıyordu .Artık koşmaya başlamıştı ki arazinin bittiği noktaya, Hogwarts kapısına vardı. Arazinin havasını son bir kez ciğerlerine çekerek Hogwarts’ın heyecan kokan havasına daldı. İnsanlar telaş içinde koridorlarda koşturuyordu. Bir çoğu kıyafetlerini giymişti bile.Elvador onların yanından geçerken büyük bir tezat oluşturuyordu. Diğerleri kostümlerini üzerine geçirmişken o terli eşofmanlarıylaydı. Koridor boyunca koşup ortak salonuna vardı. Ev cinlerinin telaşlı sesleri duyulabiliyordu. Portre deliğini hızla açarak içeriye daldı. Arkadaşlarından bazıları ona şaşkınlıkla seslenirken o elini aceleyle sallayarak yatakhaneye koştu. Dün gece hazırladığı kıyafeti gardıropta asılı duruyordu. Ama önce sıcak bir duşa girmeliydi. Buna zamanı yoktu. Bildiği tüm sihirleri zihninde gözden geçiriyordu. En sonunda sık kullanılan bir sihir aklına geldi. Asasını vücudunun etrafında gezindirerek; ”Aklapakla” diye mırıldandı. Vücudundaki kirler vantuzla emilirmiş gibi asasının içine ilerlerken o temizlendiğini hissediyordu. Şimdi temizlenmiş olan vücuduna en sevdiği parfümünü sıkarak elbisesini geçirdi. Saçları kendisinden geçmiş gibi görünüyordu. Saçlarını kırmızıya dönüştürmesi için aldığı iksiri elinde hazır tuttu ve bir damlalık yardımıyla saçlarına ve kaşlarına damlattı -Merlin ona yardım etmiş gibi görünüyordu. Çünkü damlalık şişenin kendisiyle verilmişti- . Şimdi yatakhanenin ışığında kırmızılıkla parıldayan saçlarına tatmin olmuş bir şekilde gülümsüyordu. Asasını saçlarına doğrultarak birkaç defa kullandığı bir büyüyle düzleşmelerini sağladı. Saçlarını çıplak omuzlarını örtmek istercesine salınık bırakmıştı. Ayaklarına altın ipliklerden yapılmaymış gibi duran sade ve az topuklu ayakkabılarını geçirdi. Artık hazır gibi görünüyordu.Ve bir ay perisine yakışır güzellikteydi. Sade ve güzel... Zaten bu kostümü giymesinin amacı da buydu; Bir peri olmak...
Adımlarını kendinden emin bir şekilde ortak salona çevirdi. O içeriye girdiğinde bir çok bakışı üzerinde hissedebiliyordu. Bir kaç kişi takılırcasına ıslık çalarken o gülümsemekten kendini alamadı. Utangaç bir gülümseme suratını kaplarken çekingen bir şekilde portre deliğinden tırmandı. Bu kıyafetle çok zor oluyordu. Aslında kesimi kolay hareket edebilmeyi sağlıyordu. Ama Elvador böyle bir kıyafeti ilk kez giyiyordu. Kendini şimdiye kadar hiç olmadığı gibi hissediyordu; Güzel ve çekici. Koridorlardan geçerken bakışlar üzerine çevriliyordu. Suratının kırmızıya dönüştüğünü hissedebiliyordu. İçinden Keşke bu olmasa diye diliyordu. Ama bu gecenin böyle geçeceği belliydi. Ona yüzyıllarmış gibi gelen birkaç dakika sonra Balo Salonunun kapısı gözüktü. Salonun ışıklandırması koridora yansımıştı. Daha salona girmeden içini bir heyecan bürüdü. Salon bitene kadar görevlilerden başka kimse görememişti. Bir çok kişi içeri akın ediyordu. Elvadorkapıdan içeriyi adımladığında nutkunun tutulduğunu fark etti. Hogwarts’ ta daha kaç tane sürpriz yaşayacaktı. Hayatı boyunca hiç böyle bir görkem görmemişti. Zorlukla yutkunarak etrafına bakınıyordu. Keşke 10 tane gözüm olsaydı diye düşündü. Çünkü etrafı bir an önce gözlemleyebilmeyi istiyordu. Oda siyah ve kırmızının aşkıyla döşenmişti. Salonun ışıklandırması on metre yukarıda süzülen oyulmuş devasa balkabaklarının içinden gelen ışıkla yapılıyordu. Masalar oyulmuş devasa balkabakları şeklinde dizayn edilmişti. İnsanlar içine girip oturabiliyorlardı. Siyah perdeler pencerelerin etrafından dolanıyor ve odayı bir çadıra dönüştürüyordu. Dans pisti salonun büyük bir kısmını kaplıyordu ve dans pistinin üzerinde muazzam bir ışıklandırma vardı. Burayı Muggle’ların deyimiyle; bir Disko’ ya dönüştürmüşlerdi. Elvador şaşkınlık içinde masalardan birine geçti. | |
| | | | Sihir Bakanlığı Alımları | |
|
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|